top of page
Yazarın fotoğrafıMillawanda Urban Farming

"Yaklaşan" Gıda Krizi

Son günlerde fark ettiğimiz üzere küresel basında gıda krizi konusu daha çok ele alınmaya ve gerek politik, gerekse ekonomik ve iklimsel açılarıyla pekçok platformda işlenmeye başlandı. Bu yazımızda biz gıda krizinin tarihine ve geçmiş sonuçlarına da eğileceğiz. Gıda krizi hala yaklaşan bir tehlike mi, yoksa çoktan başladı mı? İnsanlık tarihindeki örnekleri nasıl başladı, nasıl yönetildi?



Gıda Krizleri / Kıtlıklar Nasıl Başlar?


Kıtlık insanlık tarihi boyunca savaşlar, kolonileşme, salgınlar, doğal afetler, orantısız nüfus artışı, kitlesel yoksulluk gibi nedenlerle ortaya çıktı.


20. yüzyılın en büyük kıtlığı ise Çin'de hızlı ve plansız sanayileşme ile yaşandı ve tarih boyunca tarım toplumu olan Çin'de tarım alanlarının terk edilmesiyle birlikte tahminen 18 - 42 milyon kişi kıtlık nedeniyle hayatını kaybetti. Benzer şekilde Sovyetler, hükümetin kolektifleştirme politikalarının da etkisiyle büyük kıtlık ve kayıplar yaşadı.


İklim değişikliğinin tarihi örneklerinden biri de daha öncesinde, Mısır medeniyetinde yaşandı. Sahra Çölü'nün sonuna kadar devam eden bereketli Mısır topraklarının, kuraklık sonrası Nil Nehri'ne kadar çekildiği belirtilir.


Dünya üzerinde insanların yerleşik hayata geçtiği her toprakta kıtlık ve göç yaşandı.


Günümüzde de bu saydıklarımızın hepsinin küresel düzeyde mevcut olduğunu üzülerek fark edeceksiniz. Birleşmiş Milletler'e göre 2010 yılından bu yana Afrika gıda güvensizliğinden en çok etkilenen kıta durumunda.


Ani değişen tarım ve sanayi politikaları, destek ve teşviklerin azlığı, ithalata bağımlılık tüm ülkeleri etkiliyor ve ülkeler reaksiyon gösterdikçe başka yan etkiler ortaya çıkıyor. Daha entegre ve daha karmaşık bir global tedarik zinciri dolayısıyla, enerjiye ve komoditeye ülkece erişim ne kadar azalırsa, domino etkisi artıyor. Doğalgaza; yani enerjiye ve ısıya erişimi kısıtlanan tarım sektörü hızlıca darbe yiyor, muadil maddelere olan talep artıyor ve onların da fiyatı yükseliyor. Toplumsal belirsizlikler halkın kitlesel olarak stoklama çılgınlığı yaşamasına neden oluyor (COVID sonrası spekülatif alımların artması, ürünlere erişimin zorlaşması buna örnek). Enerji krizi lojistik operasyon ve maliyetlerine anında yansıyor ve bazılarımız günün sonunda şanslı olduğumuz için market alışverişimizin artık ne kadar maliyetli olduğuna hayıflanıyoruz ama yine de bu ürünlere bir şekilde erişim sağlıyoruz. Peki bu ne kadar sürecek?


Küresel ısınma ve beraberinde getirdiği ani ve beklenmeyen iklim değişiklikleri nedeniyle çiftçiler mahsul alamıyor, tarım alanları selden ve fırtınalardan uzun solukta etkileniyor. Bunun bir diğer etkisi de, çiftçilerin yetersiz kaynaklar ve geçim sıkıntısı nedeniyle tarımı bırakıp şehirlere göçe zorlanması olarak karşımıza çıkıyor ki, biz tarımcılığın yavaşça yok olmasının tüm saydıklarımız arasında en büyük ve geri dönüşü zor risklerden olduğuna inanıyoruz.


Kötümser olmak istemeyiz ama, doğa parayla alınamıyor.


Kıtlık Nasıl Önlenir?


Her geçen yıl ormanların ve tarım alanlarının yanması, küresel politik belirsizlikler, üstüne yaşanan COVID salgını derken şu anda gıda krizinin önlenmesi için atılan adımların pekçoğu aksiyondan ziyade reaksiyon olarak ortaya çıkıyor. Ukrayna tek başına dünya tahıl ihracatının %49'unu gerçekleştirirken, şu anda milyonlarca ton tahıl depolarında bekliyor. Hindistan ise yakın zamanda tahıl ihracatını durdurma kararı aldı ve bunun etkilerini önümüzdeki haftalarda göreceğiz.


Peki gıda krizini uzun vadede nasıl önleriz?


Tarihten ilginç bir örnek, İngiltere'nin 2. Dünya Savaşı sırasında kıtlıkla nasıl mücadele ettiği. Gıdayı "karne ile dağıtmak" dediğimiz "rationing" uygulaması, İngiltere'de savaş sırasında yaşanan kitlesel açlığa geçici çözüm bulmak amacıyla 'Ministry of Food' tarafından getirildi ve bunun benzeri Amerika'da da yaşandı. Bu geçici bir çözüm olsa da, daha kalıcı olanı, İngilizlerin kendi ev ve bahçelerinde yetiştiriciliğe başlaması oldu. Nerdeyse kurtuluş mücadelesi haline gelen bu akım, o dönem İngiliz halkı tarafından "Dig For Victory" gibi sloganlarla desteklendi. İngiliz bahçecilik tarihçisi Twigs Way'in "Allotment and Garden Guide - A Monthly Guide to Better Gardening" adlı yayınlarında da halkın kendi imkanlarıyla gıda yetiştirmesine yönelik bilgiler vermesi bu mücadelenin gündelik hayatta yaşandığının bir örneği. Bu bilgiler ışığında bakıldığında İngiliz kültüründe tarım ve bahçeciliğe verilen önemi bir kez daha farkediyoruz.


Tarım sektörünün ve kendine yetebilirliğin kriz zamanında ne kadar kritik öneme sahip olduğu, kaynaklarımızın bu alanlara adanmasının zorunluluğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.


Mevcut doğal ve coğrafi koşulların gün aşırı değişmeyeceğini de göz önüne alarak tarımın, daha doğrusu iyi tarım'ın hızlı bir şekilde kapalı alanlara taşınması, sistemli ve otomatize olması kitlesel gıda güvenliği için en önemli ve en uzun vadeli çözüm olarak karşımıza çıkacak. Singapur bu uygulamanın en güzel örneklerinden biri: Tropik iklime sahip küçük bir ülke olan Singapur hızlı bir şekilde kentsel tarım teknolojilerine adapte oldu ve şu an o küçük ülkede kullanılmayan, atıl kalmış tüm binalar, katlı otoparklar ve depolar tarım alanına dönüştürülüyor.


Organic Vegetable Farm in Singapore
Organik Sebze Tarlası, Singapur

Biz de bir tarım ülkesi olarak kullanılmayan geniş alanlarımızı, bilhassa devlet destekli ve organize bir şekilde tarım alanlarına dönüştürebilirsek "yaklaşan" gıda krizine karşı doğru ve uzun vadeli bir çözüm bulmuş olacağımıza inanıyoruz.


Çok geç olmadan, başarmamız mümkün.

 

Kaynakça:


World Trade Organization

OECD

United Nations

University of Oxford, Faculty of History

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page